Şirk ve tehlikeli sözler
Doğuda Sudan’da Muhammed Ahmed el-Mehdî’nin 1881’de başlattığı cihad aynı zamanda bir bağımsızlık hareketiydi. Yüzyılın son çeyreğinde Habeşistan ve Liberya dışında Afrika’nın hemen hemen tamamı Batılı ülkelerin istilâsına uğradı. Kuzey ve Batı Afrika’da Fransa, Güney ve Doğu Afrika’da İngiltere büyük sömürge imparatorlukları kurdular. Ayrıca İspanya, Portekiz ve Almanya’nın sömürgelerinde de müslümanlar bulunuyordu. “İnsanların dininin sultanlarının dini” olduğu geleneksel toplumlarda kral, kabile reisi ve idarecilerin ihtidâsı ardından toplu İslâmlaşma’yı getirmiştir. Bunda zaman zaman siyasî, ekonomik ve sosyal mülâhazalar rol oynamışsa da toplu ihtidâlar devlet eliyle ve zorla olmamıştır. Meselâ Hint yarımadasında müslüman nüfusun coğrafî dağılışı, müslümanların siyasî nüfuzu ile İslâm’ın benimsenmesi arasında ters bir orantı bulunduğunu göstermektedir. Zira İslâm’ın Hint yarımadasına girmesi fetihlerle olmasına rağmen yayılışı daha çok müslüman hâkimiyet alanlarının dışındaki komşu bölgelerde gerçekleşmiştir\. VIP oyuncu ol, özel ödüller ve avantajlar kazan. PinUpbet güncel adres!5@PinUpbethttps://PinUpcasino-tr.com/;PinUpbet\.
Akıl hastalıkları her meslek ve her meşrepteki kimselerde hemen hemen hiç fark gözetmeden tezahür etmesine rağmen, sadece dinî istikamet üzere giden kimseler için bir istisna teşkil eder. Sözü ile İslâm'da ahlâka verilen önemi göstermiştir. Hadisleri de dargın durmanın dinî açıdan tasvip edilmediğini vurgulayan türden argümanlardır. "Seslerini Peygamberin yanında kısan kimseler, Allah'ın gönülleri takva ile sınadığı kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük ecir vardır." Şüphesiz ki günlük hayatımızda bu ölçüyü aşmamız, bizim Kur'ân terbiyesiyle eğitilmediğimizi, Peygamber sünnetiyle şekillendirilmediğimizi ve yeterince İslâm kültürü almadığımızı gösterir. Zira bu kültürü yeterince almış müminin söz ve davranışları hep ayarlı, ses tonu düzenli, kullandığı kelime ve cümleler ölçülü ve anlaşılması kolay cinstendir.
- Yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı hilâfeti merkezli siyasîleşme sürecine girdi.
- Aksine bir baba ne kadar şerefli ve faziletli olursa olsun, eğer onun evladı edepten mahrum ise, babasının izzet ve şerefini yıkar ve perişan eder.
Yabancı etkisine karşı artan hoşnutsuzluklar Urâbî Paşa’nın önderliğinde ayaklanmaya dönüşünce İngiltere Mısır’ı işgal etti (1882). Aynı şekilde Tunus da 1881’de Fransızlar’ca işgal edildi. Bu tarihten sonra meydana gelen direniş hareketleri sert tedbirlerle bastırılırken Avrupa’dan getirilen birçok kişi bölgeye yerleştirildi. Fas ise Fransa, İspanya ve İngiltere rekabetinin arasında XIX. Yüzyılda bağımsızlığını koruyan ülkelerden biri oldu. Ancak bu durum uzun sürmedi ve giderek artan Fransız nüfuzuna karşı XX. Yüzyılın başında meydana gelen direnişin (1911) bastırılması sonucunda ülke 1912’de Fransız himayesine girdi. Resûl-i Ekrem’den sonra İslâm’ın yayılışı Hulefâ-yi Râşidîn döneminde de düzenli bir şekilde devam etti ve en yoğun dönemini Emevîler devrinde yaşadı. Peygamber’in vefatının ardından bir kısım Arap kabilelerinin başlattığı “ridde” hareketinde Hz.
Dindarlıkta kurallara zâhiren uygun davranma kadar davranışların samimiyeti, Allah katında hesap verme bilinci ve kuralların adaletli olması da önemlidir. İyi ve yararlı iş yapmak dünyevî iktidarın hem sebebi hem amacıdır. Siyasî iktidar esasen insana Allah’ın lutfettiği bir imkân ve yüklediği bir emanettir. Bunun kimin tarafından ve nasıl bir siyasî yapı içinde kullanıldığından çok nasıl ve hangi amaçlarla kullanıldığı önemlidir. Bu yetki iyi kullanıldığında dünya ve âhiret mutluluğuna, kötü kullanıldığında ise azaba sebep olur. İnsan onurunun ve temel insan haklarının korunması dinin olduğu kadar siyasetin de amacıdır. Kamu düzeni hem zulmün önlenmesi hem dinin temel amaçlarının yaşatılabilmesi için zorunludur; anarşi Câhiliye hayatına dönmek demektir. Ancak yöneticilerin toplumda dinin temel amacı sayılan esasları korumak, adalet ve hakkaniyete aykırı her türlü dengesizliği, mağduriyet ve mahrumiyeti önlemek gibi görevleri, yönetilenlerin de haksızlıklar karşısında meşrû zeminde tavır alma hakları vardır. İnsanlar lâyık oldukları şekilde yönetilirler. Siyasetin ve toplumun düzelmesi iç içe ve karşılıklı bir ilişkiye sahiptir. İslâm düşüncesinde hâkim olan bu ilkeler, İslâm toplumlarında formel siyasetin temelinde bir siyaset ahlâkının bulunmasının zorunluluğuna işaret eder ve biraz da böyle bir zemini oluşturmaya çalışır. Her toplum, kendi şartlarına ve tecrübe birikimine göre bu zeminde siyasetin maddî ve biçimsel yapısını oluşturur; siyasî iktidarı denetleyecek ve temel hakları koruma altına alacak hukukî prosedürleri, araç ve kurumları geliştirebilir.
Meşrutiyet’le bir test imkânına kavuşmuşsa da dönemin olağan üstü şartları bu düşüncenin uzun ömürlü olmasına imkân vermemiştir. Bununla birlikte söz konusu hareket, özellikle Osmanlı-Türk aydınları arasında daha sonra gelişen ihyacı ve reformcu hareketlerle II. Meşrutiyet sonrasında canlanan fikir hareketlerinin ilham kaynağı olarak önem taşımaktadır. GÜNÜMÜZ İSLÂM DÜNYASIA) İslâm Ülkeleri ve Nüfus. İslâm tarihinde modern dönem, Batı ile İslâm dünyasının ilişkilerinde yeni gelişmelerin ortaya çıktığı XVIII. Yüzyılın sonlarından itibaren başlatılır. Bu süreç, Batılı devletlerin müslümanlara ait toprakları doğrudan işgale girişmelerinin yanı sıra müslüman toplumları siyasî, iktisadî ve kültürel bakımdan nüfuz altına almaya çalışmaları şeklinde ortaya çıkmıştır. Rusya’nın Kırım’ı ilhakı (1783) ve Fransa’nın Mısır’ı işgali (1798) bu sürecin başlangıcını teşkil etmektedir. Özellikle Fransız İhtilâli’nin etkilerini de taşıyan Napolyon’un Mısır’ı işgali İslâm dünyasında önemli dinî-siyasî gelişmelere yol açtı. Yüzyılın sonlarından itibaren İngiltere, büyük bölümü Osmanlı denetiminde olan Basra körfezinde nüfuz temin etmiş, Uman 1798’de bir anlaşma ile İngiliz himayesine girmişti.
(Enbüyük Galatasaray, başka büyük yok diyen kâfir olur) deniyor. Kendi grubunda, yani futbolda en büyük demektir. En büyük Türkiyegazetesi desek, başka büyük yok desek, gazeteler içinde tirajı veya kalitesi enbüyük olan demektir. Televizyonlar içinde enkalitelisi demektir. Zoraki böyle biranlam çıkarmak çok yanlıştır. Böyle sözlerle bütün milleti kâfirlikle suçlamakne kadar yersizdir. Hakimler hakimine şimdi Yargıtay başkanı deniyor. Osmanlı sultanlarından bazılarına padişahlar padişahı demekte de mahzuryoktur. 1947’de müslüman kimliği temeli üzerine kurulan Pakistan’da İslâmî anayasa arayışlarından sonra 1956’daki ilk anayasada devletin bir İslâm devleti olduğu ilân edildi. Ancak ülkede yaşanan çeşitli sıkıntılar din-devlet ilişkilerinin sağlıklı bir zemine oturtulmasını engelledi.
Bunlar, ticarette uyulması gerekli temel ahlâk kurallarıdır. 1-Yapması caiz, yapmaması ise sevap olan şeylerdir. Mülci ikrah ile küfre sebepolan söz söylemek, mesela Resulullahıkötülemek böyledir. Fakat, bunları söylerken Tevriye etmesi, yani Muhammed ismindeki başkasını düşünmesi, putasecde ederken, Allahü teâlâya secdeetmeyi düşünmesi gerekir. Tevriye etmek lazım olduğu hatırına gelmezse mazurolur. Namaz kılma, kadın için başını aç, kendinin ve başkasının malını telefet, karını boşa diye zorlamak ve kadının zina ile ikrahı ve livata böyledir. Böyleönemli bir konuda yazı yazınca, bilenlere, güvendiği kimselere sormalı, onlarınonayını almalı.
Karşılaştıkları zaman aralarındaki ilk söz selâmdır. “Önce selâm, sonra kelâm.” atasözümüz bu prensibi ifade eder. Allah Teâlâ “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha iyisiyle selâm verin veya ayniyle mukabele edin.” (Nisâ, 4/86) buyurur. Başkalarını hakir görmek, küçümsemek, Müslümana yakışmayan kötü huylardan biridir. Kibir, dinimizde büyük günahlardan sayılır.
Mesela savaş esnasında düşman askerine “Kralınız öldü” denilirken, bununla düşmanın daha önceki krallarından birisi kasdedilmesi gibi. Bu gibi hikmetlerden ötürü olacak ki, Hz. Peygamber (a.s.m), sağı, sola tercih etmiş, mescit gibi iyi yerlere giderken sağ ayağıyla, tuvalet gibi yerlere girerken de sol ayağıyla girmiştir. Diğer bilinen hususları buna kıyas edebilirsiniz. “Resulullah (a.s.m) helaya girerken (üzerinde “Muhammedu’r-resulullah” yazılı olan) yüzüğünü çıkarırdı.” (Neylu’l-Evtar,1/73). Duymadığı hâlde duyduk diyenler gibi olmamalı, boş söz duyunca hemen yüz çevirmelidir. Güzel ses ve sadâlar kulağa hoş gelir, lâkin düşkün olunduğunda vakti heder eder. Günahını ve kusurunu gizlemeyen, açıkça yapan ve gösteren kimsenin bu davranışlarını konuşmak, haram olan gıybete girmez. "Her kim gıyabında kardeşinin kusurlarını söyletmezse, kıyâmet gününde Allah da onun kusurlarını örtmeyi tekeffül eder." (İbn Ebi'd-Dünya). "Sizden biriniz, başına iğne ile dürtülmesi kendisi için helâl olmayan bir kadına dokunmaktan daha hayırlıdır." Hindiyye’desadece, mürted iken kılmadığı namazları kaza etmez deniyor.